Evet son bölümü izlemeye başlamadan önce birkaç Fleetwood Mac şarkısı dinledim, bir kahve içtim, kimse sonsuza dek yaşamayacak ki diyerek Six Feet Under'in unutulmaz final sahnesini hatırladım böylece her türlü duruma kendimi hazırladım. Sonuç ne olursa olsun yine de elveda demek zorunda olduğum bir dostum olduğu için bir paket selpak aldım. Şimdi son kez devam etmeye hazırdım...
Dexter...
Ekranların en sevimli seri katili, ölüm meleği. Seni niye bu kadar sevdik?
En başta senaryodan ziyade yola çıkış fikri muhteşem. Bir seri katil ama kuralları olan... Aynı zamanda baba, kardeş, arkadaş... Hem de olabilecek en iyi şekilde. Bu fikrin çevresinde nasıl bir hikaye oluşturursanız oluşturun bir şekilde mutlaka ilgi çeker. Kaldı ki fikrin kendisi bir dizi hikayesi olarak oldukça enteresan iken Dexter'in zekice yazılmış senaryosu, her sezon aynı oranda olmasa da, izleyicide şaşkınlık duygusunun boyutlarını zorlayacak kapasitede.
''Dexter, seri katillerin çocuk sahibi olmamalarının bir sebebi var. Aynı anda hem bir katil hem de baba olamazsın, hiçbir şey öğrenemedin mi?''
Sekiz sezon boyunca soğukkanlı bir seri katilin hikayesini anlatıp izleyiciyi ona bağlamak çok kolay olmasa gerek. Dexter Morgan bunu başaran sıradışı karakterlerden bir tanesi. Birbirinden çok zıt iki yaşamı bir arada sürdüren Dexter normal hayatında, esas mesleği ile de ilişkili olarak, cinayet masasında çalışan bir kan analisti. Gerçek hayatını perdeleyen bu sözde yaşamın arkasında bir katil var. Öyle bir katil ki izlerken başına bir şey gelmesin, yakalanmasın diye ekranın başında yaşadığımız stresi ve rahatsızlığı Dexter kurbanlarını kendine has yaratıcı yöntemleriyle en ufak bir acıma hissi duymadan öldürürken yaşamıyoruz. Bunun aksine izleyenlerin, Dexter'i tanımayanların ve aslında ne yapmaya çalıştığını bilmeyenlerin göz ucuyla dahi bakmakta zorlanacakları o malum sahnelerde yaşadıkları rahatlama hissini tahmin edebiliyorum. Bu durum büyük ölçüde Dexter'in adalet sisteminden kaynaklanıyor. Çünkü o anda izlerken Dexter siz oluyorsunuz. Az sonra hayatını almak üzere olduğu kurbanı da kim bilir sizin hayatınızdan kim oluyor?
''Doğduğumdan beri, kendimi bir canavar olarak görmeme rağmen dünyada var olan kötülüğün derinliğiyle her yüzleşmemde hala çok şaşırıyorum.''
Bir sinema filmi ya da dizide hikayenin ekseninde döndüğü karakter ile izleyiciyi özdeşleştirebilmek baş kurallardan bir tanesi. Seyirci ekranda kendini görmeli, kendini karakterin yerine koyabilmeli ve karakterin başarısıyla izlerken aslında kendisi de tatmin olmalı. Dexter bir seri katil ve kişinin kendini onun yerine koyabilmesi nasıl mümkün olabilir diye düşünebilirsiniz ama Dexter aslında ister kabul edin ya da etmeyin, hepimizin yapmak istediği şeyi yapıyor. Dexter herkesin kendi içinde oluşturduğu adalet sisteminin somutlaşmış hali belki de. Kötü olanın ve sebepsizce yok edenin yok olmasına hiç kimse üzülmediği gibi Dexter için endişe duyuyor. Yapamayacaklarımızı, içimizde bastırmak zorunda olduklarımızı yaptığı için izleyenler olarak onu bu kadar seviyoruz.
''İlkel doğmuş canlılarız. Arzuladığımız şeyler için mücadele etme dürtümüz rahime düştüğümüz andan beri vardır. Genlerimizde vardır, ruhumuza kazınmıştır. Kaldırımlar için bakir doğayı feda ettik, gökdelenler için ise ağaçları... İçgüdülerimizle olan bağımızı kaybettik, kim olduğumuzla da. Tabiatın güzelliğinden kendimizi mahrum ettik ama artık kurtulmamız gerek...''
Dex'in iç hesaplaşmaları aslında ilk sezondan son sezona dek dizinin en önemli bölümünü oluşturuyor. İzleyici ile baş başa kaldığı ve izleyiciyi de aslında diğer yandan kendi vicdanı ile karşı karşıya getirdiği bu sahnelerde kendisini sorgulaması, herkese çok tanıdık birisini hatırlatıyor. Dexter'in iç sesine yazılan kusursuz diyalogların kendi düşünceleri arasındaki zıtlaşmayı kimi zaman sevimli bir mizah yoluyla ortaya koyması dizinin en başarılı yönlerinden birisi. ''Ben olsam ne yapardım?'' sorusunu aklımızdan çıkaramadan izlediğimiz her macerasında Dexter'in yapmaya cesaret edemeyeceklerimizi yapması onu herkesin kahramanı yapıyor.
''Tick tick tick... Bu tükenmekte olan hayatının sesi.''
Dizinin izleyiciye sunduğu iki hayat aslında iki farklı dünyayı dengeliyor. Olur da karanlık dünyası sizi çok sıkarsa, bir anda etrafında oluşturduğu günlük düzenin parçaları bambaşka bir Dexter sunuyor. Siz de bu iki dünya arasında yolculuk yapıyorsunuz. Birçok dizide bir takım boşlukları doldurması niyetiyle hikayeyi desteklemeyen yan karakterler görürüz. Dexter'da bunun aksine karakterler son derece başarılı. Her birinin dizinin geneline hizmet eden işlevleri var. Giren çoğu karakterin etkisi kalıcı oluyor. İzlemekten hiç kimsenin pişman olmayacağı dizilerden biri Dexter.
''Onlara bakınca öylesine kolay görünüyor ki... Başka bir insanla bağ kurmak. Sanki kimse onlara bunun dünyadaki en zor şey olduğunu söylememiş.
Bu arada şimdiye kadar izlediğim diziler arasında jeneriğine en çok bağlandığım dizi olduğunu da belirtmeliyim. Aslında her şeye çok yakından ve dikkatle bakıldığı zaman, günlük hayatın çok küçük parçalarına bile, her işin doğasında şiddet olduğunu anımsatan, dizinin genel temasına hiçbir dizide görmediğim kadar hizmet eden bir jenerik. Müzik de bir o kadar harika.
Artık son bölüm de bitti. Sonuç ne olursa olsun selpakların işe yarayacağını biliyordum. Hepimiz farkındayız ki herkesi memnun etmek zor. Neredeyse imkansız bir hikayeyi izledik sekiz sezon boyunca, imkansız bir son beklemek de işi biraz abartmak olur. Çoğu kişi finallerin tahmin edilemez bir şekilde gelişmesini bekliyor, bu doğru değil. İzlediğiniz iş sizi belli bir duygusal yoğunluğa ulaştırdıktan sonra artık bazı teferruatlar çok da önemsenmez oluyor. Sekiz sezon da bu duygusallığa erişmek için yeterli bür süre. Dizinin finaliyle ilgili beni rahatsız eden bir sonuç oluşmadı, Michael C. Hall ve diğer herkes her zamanki gibi muhteşemdi... Ayrıca ilerleyen süreç için farklı bir isimle devam niteliğinde yeni bir proje ya da sinema filmi için beni umutlandırdı. Bu hikaye nereden devam ederse etsin ben peşinden gitmeye her zaman hazır olurum...
Dizi bittikten sonra bir müddet olduğum yerde kaldım, sonra odadan çıktım, içeriden Dex'in sesi geliyordu. Herhalde delirmeye başladım diye düşünecektim ki meğerse annem son sezonu daha yeni izlemeye başlamış. Ne kadar şanslı... Peki ya siz hiç izlemeyenler?
Bu arada finali izlemeden önce dinlediğim Fleetwood Mac - Dreams şarkısının sözlerinden bir kısım; ne tutturmuşum ama!
Yalnızlığının sesini dikkatlice dinle
Bir kalp atışı gibi;
seni delirtiyor.
Neye sahip olduğunu
Ve
Ne kaybettiğini
Sessizlikte anımsıyorsun...