2 Ekim 2013 Çarşamba

Bir Prensesin Hikayesi

     

        Oyuncu seçimlerindeki tutarsızlıklar silsilesi ilgimi çekmeye tüm hızıyla devam ediyor. Özellikle değer verdiğim isimlerin hayatları beyaz perdeye aktarılırken olaya çok daha hassas bakmaktan kendimi alamıyorum galiba...

Sinemanın her geçen gün teknoloji ile biraz daha iç içe geçmesi ile, ki bu da bana kalırsa sinemanın eşsiz büyüsünün gitgide kaybolmasına paralel bir durum, eski filmleri izlemeye pek çok kişinin deyimi yerindeyse tahammülü olmadığına kulaklarımla şahit oluyorum. Kişisel olarak sinemada beni yeni olandan daha çok heyecanlandıran bir şey varsa, o da eski olandır. Her konuda eski olana daha çok rağbet göstermem benim şahsi hazlarımdan kaynaklanıyor belki de ama, aslında eski film izleme alışkanlığını belli bir uyum sürecini aştıktan sonra herkesin edinebileceğine ve bu büyülü dünyayanın etkisinde kalacağına inanıyorum.

Malum oyunculuk dünyasında yaşlı-genç herkesin hayatında filmleriyle iz bırakmış yaşamlarıyla hepimizi etkilemiş, ne giydiğini, ne yiyip-içtiğini, gerçekte nasıl güldüğünü nasıl ağladığını, nasıl öldüğünü merak ettiğimiz çok insan var. Hepimizin kahramanları var, geçmişte kaldığı halde aslında her zaman var olmaya devam edecek siyah-beyaz kahramanlarımız... Onlardan bir tanesinin hikayesi sonunda beyaz perdeye aktarılıyor; 


Grace Kelly...



Grace Patricia Kelly, 12 Kasım 1929'da Amerika'da doğdu. 1951 yılında ''Fourteen Hours'' filmiyle sinema hayatına başladı, herkesin bildiği gibi sarışın aktris takıntısı olan Hitchcock'un dikkatinden kaçmadı. Onun ''Dial M For Murder'', ''Rear Window'', ''To Catch A Thief'' filmlerinde rol aldı.  ''The Counrty Girl'' filimdeki başarısıyla da her oyuncunun hayali olan oscar ödülünü kazandı. Kariyeri son derece başarılı devam ederken 1956 yılında Monako Prensi III. Rainier ile evlenerek Monako Prensesi Grace Kelly oldu. 1982 yılında da bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Tıpkı Prenses Diana gibi...



      Herkesin beyaz perdeden bir kahramanı vardır dedik ya, Prenses Grace de benim için onlardan bir tanesi. Yıllar önce yaşamış ben henüz ben doğmadan önce ölmüş. Güzelliğinin dillere destanlığını ilk kez babamdan duyduğum, etkisinin bugünlere kadar devam ettiği bir sinema tanrıçası.  Onun filmlerini izleyip de sadeliğinden, doğallığından ve  zarafetinden etkilenmeyen, onun gibi olmak istemeyen bir genç kız yoktur sanırım. Öyle saf bir güzelliği vardır ki sanki asla kötü birisi olamazmış gibi düşünürsünüz, evet onun gibi olmak istersiniz ama asla kıskanmazsınız. Kusursuz bir görüntü çizer adeta ama öyle ulaşılmaz biri de değildir sanki.  Öyle bir oyuncudur ki bakışlarından canlandırdığı karakterin arkasındaki samimiyeti sezebilirsiniz.  

Nicole Kidman oyunculuğunu da kendisi gibi ''soğuk'' bulmama rağmen beğendiğim bir isimdir. Özellikle Kubrick'in 1999 yapımı ''Eyes Wide Shut'' filmindeki oyunculuğu kendisi adına unutulmaz performanslarım arasında. Lakin canlandıracağı kişi Grace Kelly olunca tabii ben birden bire dikkat kesiliyorum ve aklımda malesef bazı şüpheler beliriyor. 

Bazı oyuncular vardır ki yüz yapılarının gereğince antagonist karakterleri canlandırmalarını hep daha uygun bulmuşumdur. Karşıt karakter olmak için fiziksel olarak adeta biçilmiş kaftan gibidirler ki bu bir oyuncu için bence lütuftur. Sanki olup biten her ne varsa her şeye muhalif olmak için yaratılmıştırlardır. Bakışlarına zıtlık işlemiştir. Kevin Bacon bunlardan biridir bana göre mesela. Kadın oyuncular arasında da Nicole Kidman'ı aslında hep bu tarz karakterlere uygun görürüm. Bu demek değil ki bu oyuncular aksi karakterleri kesinlikle canlandıramaz ama bahsettiğim karakterlere bürünmeye bir şekilde daha uygundurlar işte.

Nicole Kidman'ın uzun ve ince yüzü, kısık gözleri genel itibariyle sanki hep bir sinsilik uyandıran bakışları, Grace Kelly'nin geniş çehresi, iri gözleri ve içten bakışları ile bir türlü örtüşmüyor sanki. Henüz filmi izlemeden bu hükmü vermek belki de yanlış fakat fragmandan edindiğim izlenime göre bir türlü Nicole Kidman'ı izliyor olmaktan kendimi alıkoyamayacakmışım gibi geliyor. Nicole Kidman'ı rol yaparken izlerken daha önce de belirttiğim gibi beğenmiyor değilim fakat sanki gerçekte de soğuk bir insanmış izlenimini canlandırdığı karakterin arkasından sezinleyebiliyorum. Grace Kelly ise bunların tam zıttını hissettiren bir oyuncudur. Ailesine olan düşkünlüğü adına ve edindiği ünvana layık olabilmek için gençliğinden beri çok sevdiği sinema aşkını kariyerinin zirvesinde dizginlemiş olan fedakar ve naif bir kadın... 


Bunların yarı sıra acımasızca bir eleştiri olacak belki ama bir oyuncuda fiziksel olarak en çok tahammül edemediğim unsurlardan biri doğal yaşlanma sürecine engel olmak için her şeyleri olan yüzlerine yaptıkları müdahaleler. Malum Nicole Kidman da yaşının ilerlemesiyle bu akıma karşı koyamadı, aslında gayet güzel olan yüzü estetik ve botokstan gözle görülür bir şekilde muzdarip. Bu durum da bana Kelly'nin saflığına bir uygun kaçmıyor gibi geliyor. Belki de onu çok sevmemden dolayı ben fazla hassas düşünüyorum ama durum böyle.

Her şeye rağmen bu tarz projelerin yapılması izleyicileri heyecanlandıran bir durum. Henüz filmi izlemedik ama tüm Grace Kelly hayranları gibi ben de sabırsızlıkla bekliyorum. Umarım bu birbirine zıt durumlar filmi izlerken özellikle Grace Kelly'i tanıyanlar ve filmlerine aşina olanlar için rahatsızlık uyandırmaz. Çünkü onu seven ve hayatında yer etmiş olan herkesin bu projeyi bir an önce izlemek istediğine eminim.

Baktık ki beğenmedik bir kere daha açar ''Rear Window'' izleriz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder